22 Kasım 2013 Cuma

Bir Tespit ve Özeleştiri Metni

Bir “kızlı-erkekli”dir, almış başını gidiyor arkadaş. Ahlak polisliğine soyunan komşular türüyor, “muhafazakar demokrat yapımız”ı savunan valiler çıkıyor, ev baskınları yapılıyor, cezalar kesiliyor… Durun bi, durun! Yavaş gelin yahu…
“Biz nerede yanlış yaptık?” demeden edemiyorum. Nasıl oldu da gelip yatağımızın içine oturdular? Nasıl oldu da her bir konuda kendi bildiklerini dayatabileceklerini sandılar? Bu cesareti onlara biz mi verdik?
Ne yazık ki dostlar, evet, bu cesareti onlara biz verdik. Olayların bu raddeye varmasında bizim etkimiz (ya da çekingenliğimiz) büyük. Kanımca biz; duruşumuzu savunamıyoruz hakkıyla. Bilmediğimizden değil, düşüncelerimizi toparlayamadığımızdan değil, utandığımızdan değil…
Bakın olaylar nasıl gelişiyor?
Muhafazakar ahlak muhafızı pek sevgili beyefendi çıkıp “kızlı-erkekli” bir evde kalmanın toplum yapısına ters olduğunu dile getiriyor, engelleyeceklerini söylüyor, “Denizli’de de gördüğümüz bir sorun bu” diyor. Bu beyefendiye anlatılan apart sakinleri, “Biz komşuyuz, burada kimse kimsenin evinde kalmaz. Öyle bir durum yok” diyor.
Biz ne diyoruz? “Bu bir suni gündem yaratma çabasıdır” diyoruz. Tespit yerinde. Eylem sıfır.
Sonra, bu pek sevgili beyefendinin sözlerinden cesaretle İstanbul’da bir apartman sakini, apartman duvarına “Bazı insanlar kızlı-erkekli kalıyorlar… Polise ihbar edin!” duyurusu asıyor. Yazının muhattabı belli, üniversiteli bir kadın öğrenci. Bu kadın da olayın ardından “Eve erkek arkadaşlar da gelip gidiyor. Birlikte yemek yiyoruz… Biz öğrenciyiz, bu gayet normal… Evdeki erkeğin ağabeyim, kardeşim ya da arkadaşım olup olmadığını bilemezler” diyor.
Biz ne diyoruz? “Gündem bu değil!” diyoruz. Tespit yerinde. Eylem sıfır.
Derken evler basılmaya başlanıyor, ilk ceza Manisa’da bir öğrenci evine geliyor. İhbarlar artıyor. Özellikle tutucu yerellerde öğrenciler üzerinde baskı oluşturulmaya başlanıyor.
Bizimse aklımız almıyor olan biteni, “Öyle saçma şey olur mu?” havasındayız. “Evet, bu bir suni gündemdir. Ama bu, aynı zamanda hayatlarımıza doğrudan bir saldırıdır” diyerek savunmaya ve eylemliliğe geçmeye karar veriyoruz. Yine de biz bunun uygulamaya konulmasının mümkün olmayacağını düşünmekteyiz içten içe.
Sağolsun, başbakan yardımcısı çıkıp bize yol-yöntem anlatıyor, 58. maddeyi hatırlatıyor. Ne ki o 58. madde? “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” diyen madde.
Oysa iktidardakilerin korktukları; kızlı-erkekli buluşup gecelerce kumar oynamamız, kör-kütük sarhoş olmamız değildi. “Aman yarabbi, neler neler olur kızlı-erkekli aynı evde bulunulursa” dediklerinde akıllarından defedemedikleri düşünce hep “sevişmek eylemi”ydi.
Onlar bu düşüncelerle bir gusül abdesti aladursun, biz kendi halimize yanalım. Şu süreçte yaptığımız en ileri açıklamalar şöyleydi: “Oha, hükümete neymiş benim özel hayatımdan?”, “Evde kızlı-erkekli illa ki sevişilir mi?”, “Herkes evinin içinde istediğiyle oturur, kimi niye rahatsız ediyor ki bu durum?” Ve benzeri binlerce yuvarlak cevap.
Neredeyse hiçbirimiz “Batsın o ahlak!” diyemedik, “Muhafazakar toplum yapınız yerin dibine girsin!” diyemedik, “Sevişiyoruz, var mı diyeceğin?” diyemedik, “Sevişmek suç değil” bile diyemedik.
Utandık mı? Korktuk mu? Çekindik mi? Büyük ölçüde suni gündemi ana gündem yapmak istemeyişimizden. Ama tabii ki bizim her dediğimizin üzerini örten burjuva medya, kendi gündemini yine dayattı, şişirdi. Bizse özellikle üniversite öğrencilerine yönelik bu saldırıda sadece cılız bir ses çıkarmış olduk.
Tabii, üniversiteli bir kaç örgüt; kızlı-erkekli yürüyoruz, kızlı-erkekli oturuyoruz, kızlı-erkekli kitap okuyoruz, vb. eylemler koydu. Gayet güzel. Ama kimse kızlı-erkekli sevişmedi, öpüşmedi, sarılmadı, el-ele bile tutuşmadı. En azından bakışsaydı… Bu derece mi sadığız ahlaki normlara? “Seviyorum da, sevişiyorum da” demekten bu derece mi korkuyoruz? Vakit, başkaldırı vaktidir. Bugün bizim “O muhafazakar toplum yapınızı başınıza yıkıp, özgür dünyamızı kuracak ve bir yandan da delice sevip sevişeceğiz toplumsal normlara inat” deme günümüzdür!
Not: Bu yazı; Atılım Gazetesi’nin 22 Kasım 2013 tarihli 91. sayısında yayımlanmıştır.